Yazmanın Sessiz Çığlığı

Buraya bir şeyler yazarken sanki boşluğa değil de beni dinleyen birisine derdimi anlatıyormuş gibi hissediyorum. Sanırım yazmanın beni rahatlatmasının en büyük sebebi bu. Eskiden ağlayamadığımda yazardım. Fakat, ne ağlayabiliyor ne de yazabiliyorum bu sıralar.

İnsan neden ölmek ister sizce? Zorluklara karşı direnemediği için mi? Hayatta başarısız olduğu için mi? Fakat zaten insan her daim aciz ve zorda olan bir varlık değil midir? Ölmek istemenin belki bir çok sebebi olabilir. Fakat bence, tüm bu sebepler tek bir sebepten kaynaklanıyor. O ise hiçliktir. Peki hiçlik nedir? Hiçlik, hissedememek ve ağlayamamaktır bana göre. Öyle kaldırılabilecek gibi bir yük değildir insan için. Anlamak için yaratılmış bir varlığın hiçliği kabullenebilmesi pek mümkün değil.

Anlamak dediğin, derin bir düşünmek eylemi… Manevi acılarımızın yegane sebebi, budur sanırım. “Ağlamak ise acıların yontulmuş biçimidir.” demiş şair. Bu sıralar eskisi gibi manevi acı hissetmiyorum. Çünkü, eskisi kadar düşünüp anlamıyorum. Bu tıpkı sürekli yapılan bir eylemin zamanla alışılagelip artık eski tadı vermemesi gibi. Fakat yine de insan, monotonluk ve hissizliktense o acıları ilk günkü gibi yaşayıp hissetmeyi tercih ediyor. Çünkü var olmak istiyor insan. Var olduğunu ancak hissederek anlayabilir.

Var olmanın diğer en önemli şartı ise muhatap bulabilmektir. Anlattığında, ağladığında ve çaresiz kaldığında seni dinleyen ve muhatap olabilen biri varsa varsındır. Diğer türlüsü hiçliktir. Sanırım yalnızlık bu yüzden zor. Bir sürü şey düşünüp bir sürü şey hissediyorsun ama karşında seni muhatap alacak kanlı canlı hiç kimse yok. Seni dinlesinler diye haykırıyorsun ama ne çıkar? Heyhat, seni anlayan kimse yok. Yakarışların boşluğun içinde seninle birlikte kayboluyor. Sanki hiçliğin içinde var olabilmek için çırpınıp duruyorsun ama o hiçlik en sonunda seni de yutuyor. Bu zaten ölmek demektir. Fiziksel olarak ölmek çok kolay. Asıl zor olan manen ölmektir ve manen ölmek, hiçliğin içinde bu şekilde kaybolmak demektir.

Eğer ağlayamıyor ve anlatamıyorsan, başka bir değişle yakaramıyorsan, muhatap da bulmak pek mümkün değil. Muhatap bulamıyorsan da ağlamanın hiç bir anlamı yok. Belki istemsizce ağlayabilir insan. Ama bu gözyaşlarını muhatap alacak birileri olsun diye ağlar içten içe. Ağlamak, bir çeşit anlatım biçimidir. Bu yüzden ağladığında rahatlar. Ne zamandır ağlayamıyorum. Sanki dokunsan yağmur gibi yağacağım çöllere ama işte hep bulutlar, bulutlar… Yani yazıyor ve yakarıyorsam tek bir sebebi olabilir o da tüm bunlara şahit olan bir zatın olduğuna inancımdan. O da beni yaratan rabbime olan inancımdır. Beni hiçken muhatap alıp insan yapan o değil miydi? Ağlıyorsam da onun için, yazıyorsam da onun için. İşte bu yüzden; “Kimsecikler okşamaz başımı madem, öp beni alnımdan sen öp seccadem.”

Önerilen makaleler

2 Yorum

  1. Uzun süredir yazılarınızın olmayışından biz okurlarınız merak etmiştik sizi.Hayat bu.Yoğunluğu , koşuşturması vardır deyip bekledik yazılarınızı.Hep yazın.Ama size bu eylemi bahşeden Hâlık’ı unutmayarak..Yazmak size de,sizi takip eden biz okuyucularınıza da merhem oluyor.Merak etmeyin.

    1. Yusuf

      Yorumunuz beni gerçekten mutlu etti ve güne pozitif başlamama vesile oldu. Teşekkür ederim gerçekten 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »