Unutulan Sızı, Unutmayan Kalem

İnsan, öyle zamanlar yaşar ki, hayatı sanki bir nehrin ortasındaymış gibi ansızın durgunlaşır. Zaman, bütün ıstırap halleriyle birlikte, kendi varlığını bir sorgunun kıyısına bırakır. Böyle zamanlarda etrafında gürül gürül akan hayat, sen durmuşken, nasıl da devam edebiliyor diye garipsersin. Nasıl olur da hayat, senin içinde kanayan o derin sızıyı duymazlıktan gelir? Nasıl böyle coşkun, böyle kayıtsız akar? Sanki bir nehir ki, dibinde binlerce çığlık gizli, yine de şarkısını söyler; güneşi sırtında taşır, rüzgâra güler. Sen, o sızının kederi ile kıvranırken, dünya nedir, bilmez mi acıyı? Yoksa bilir de, bilmezden mi gelir? Ne garip tecellidir! İnsan yüreği yangın yeriyken, zamanın şu serin, dalgın akışı… Sanki her şey, senin o kırılışını bile unutmak için acele eder. Her şeyi susturmak, her hareketi dondurmak istersin; fakat dünya, senin içindeki durgunluğa karşı, şaşmaz bir ritimle dönmeye devam eder. Ve öyle bir hızla çekip götürür ki hayat, o şiddetli akıntının karşısında, yalnızca aczinin engin sularında boğulur gibi olursun, dalgalar seni bir kıyıdan ötekine savururken. Çaresizliğin en keskin hâli belki de budur: Kendi küçüklüğünü, o sonsuz akışın karşısında bir kez daha fark etmek…

Bildiniz değil mi, o hissi… Kendi adıma yaşamayalı çok oldu. Belki de kendime ait o duyguyu unuttum. Artık ülkemin, dört bir yanında zulüm gören, haksızlığa uğrayan insanların acısı karşısında, kendime ayırabileceğim bir avuç hüzün bile kalmadı. Zira böylesine adaletsiz bir dünyada, bütün kederleri kendime saklayacak olsam, vicdanım beni asla affetmezdi.

Bugün yine hüzünle doluyum dostlar. Ülkemin mazlumlarının derdiyle hüzünlüyüm. Öyle ki, yandaşlara, kulluğu meslek edinenlere, kendini siyasi fanatizmin kollarına teslim etmiş olanlara öfke duyacak nefes bile bulamıyorum bu ağır kederin altında. Biliyorum, yalnız değilim. Belki milyonlarcamız aynı duygularla kıvranıyor şu an. Belki binlerce hayat, tıpkı benimki gibi, bir an için durmuş, donup kalmış…

Nasıl olur bilmem… Lakin söndürmeli bu zulmün kavurucu alevini. Belki hiç susmamalı. Belki bu küstahça akan hayatın önüne set çekmeli. Belki bir çığlık olup düşmeli yüreklere, belki bir kıvılcım olup tutuşmalı vicdanlarda. Çünkü bazen dur demek, en büyük eylemdir.

“Ve insan, ancak direndiği zaman insandır.”

Önerilen makaleler

4 Yorum

  1. Beğendim bu yazıyı. 🙂

  2. gercekten harika yazi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir