“Şuurun meşru mahsulü atalet, yani gönüllü avareliktir. Bütün samimi insanlar ve işinde gücünde olanlar ahmak, dar kafalı oldukları için faal kimselerdir. Nasıl açıklamalı? Bakın şöyle: Bu çeşit insanlar, akılları kıt olduğu için herhangi bir konuda ana sebepleri araştırmadan hemen el altındaki ikinci derece sebeplere bağlanıverir ve doğru hareket ettiklerinden emin oldukları için de rahatlarlar; en önemlisi de budur zaten. “

Bunu ben söyleseydim, iyi bir sosyal medya linci yerdim sanırım. Veya fikrimce; Dostoyevski gibi insanlar, bu tip fikirlerini kendi zamanında sosyal medyada paylaşabilseydi, büyük olasılıkla yedikleri linçlerden ötürü fikir üretemez olur, fikirleri tamamiyle değişir, böylelikle hiç gün yüzüne çıkamazlardı. Dostoyevski, “Yeraltından Notlar” kitabında savunduğu bu tez, kabataslak varoluş felsefesine ait. Diğer bir değişle, daha iyi bir gelir amacına dayanan günümüz çalışma motivasyonunu, tamamen çıkara dayalı kişisel gelişimci mentaliteyi, ne istediğini bildiğini düşünerek ona bağlı yapılan kariyer planlamalarını ve tüm bu girişimleri, dar kafalılık olarak nitelendiriyor. Çünkü, varoluşçulara göre; insan, her eylemini sadece çıkarını göz önünde bulundurarak keskin bir mantıkla yapmaz. İnsan, özünde nankördür ve tüm ihtiyacı karşılansa veya istediği her şey olsa dahi, bundan sıkılıp her şeyi mahvetmek, iradesinin hakkını verip insan olduğunu kanıtlamak ister. Bu sebeple ne istediğini de çoğu zaman bilemez. Ve bu yüzden Dostoyevskiye göre; ne istediğini bildiğini düşünen, işinde gücünde ve faal olan insanlar sadece dar görüşlü olduklarından böyle düşünürler.

Şimdi bu konuyu biraz daha derinleştirelim. Eğer, insanlar gerçekten her zaman mantıkla ve çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlarsa o zaman her insanın seçimlerini, davranışlarını öncesinden kesin bir şekilde bilebiliriz. Bu durumda insanı her koşul ve duruma göre simüle eden bir simulasyon programı yazabilirsek, bu program; bize ne zaman, nasıl davranacağımızı söyleyecektir. Özetle, tıpkı yağmurdan sonra asfaltın üzerinde birikmiş suyun hangi hava koşullarında ne kadar sürede donacağını, bunu hesaplayan bir similasyon programının verdiği bilgilerden bildiğimiz gibi, insanın davranış ve seçimlerini de bu şekilde bilebilir miyiz? Diyelim ki böyle bir program var ve program size şu an ne yapacağınızı söylese, siz yine de o programın dediğini mi yapardınız yoksa inadına tam tersini mi? Bence de inadına tam tersini yapardık. Çünkü, bizim tabiatımız bu. Dostoyevski tam olarak bu tezi savunuyor.

“İyi de şimdi bunları ne diye okuyorum?” şeklindeki serzenişlerinizi duyar gibiyim. Doğru. Size bu konuda katılacak kadar kendime saygı duymuyorum sanırım. Anlayışlı bir adam, kendine saygı duyabilir mi? diyor Dostoyevski aynı kitabında. Yazmamın asıl sebebi, benim avareliğimi ve içimdeki bu derin yalnızlığımı bir nebze olsun gidermeye çalışmam. Bu yalnızlığımın ve avareliğimin asıl sebebi ise anlayışlı olmam. Yalnızlığım, en büyük umutsuzluk kaynağı gönlümdeki. İşte ben, bu umutsuzluğumu paylaşarak azaltmak istiyorum. Ki, umutsuzluk; en yakıcı zevktir. Eğer bir de çaresizliği iyice kavramışsan.

Nerden geldik, nereye gideriz ve ne diye? Neden yoruluyoruz yaşamaktan bu kadar? İçimizdeki arzular neden tükenmiyor her şeyden vazgeçsek de? Aslında yaşamaktan değil, arzularımızdan yoruluyoruz. Tutsak yaşamaktan yoruluyoruz arzularımıza. Öyle bir an geliyor ki, vazgeçmekten yoruluyoruz. Ve tekrar, yaşama sevincine yeniliyoruz. Bir kısır döngü gibi yaşayıp duruyoruz tüm bunları tekrar tekrar… Bu böyle sürüp gidecekse neden koşturuyoruz? Acelemiz ne? Bilmiyoruz. Ne istediğimizi, nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz. Bu sorular artıkça sızılarımız da artıyor gönlümüzdeki.

Yusuf

Yusuf

Bir Mühendis.

Önerilen makaleler

2 Yorum

  1. Avatar

    Güzel bir yazı… Kaleminize sağlık…

    1. Yusuf

      Değerli yorumunuz için teşekkür ederim 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »