Eğitim ve Öğretim

Yüksek öğrenim görmüş insanlara eğitimli gözüyle bakarak genellikle yanlış yapıyoruz. Aslında karıştırdığımız şey; eğitim ve öğrenim arasındaki farktır. Platon, eğitimi tanımlarken bireyin ruhunu derinleştirmesi veya değiştirmesi şeklinde bir ibare kullanır ve eğitimle adalet anlayışı arasında bir bağ kurar. Bana göre Platon bu konuda da tamamen haklı. Genel olarak gündelik hayatta öğrendiğimiz her yeni şey, eğitimimize katkıda bulunabilir veya bulunmayabilir. Bu yüzden bilmek ile eğitimli olmak farklı şeylerdir.

Aslında hiç bir hayvan eğitilemez. Ancak onlara davranışsal ilkeler öğretilebilir. Eğitilebilecek tek varlık, insandır. Bunun en bariz belirtisi, insan topluluklarının kurduğu medeniyettir. Yani eğitim, bireyin toplumsal yaşam algısını kapsar. Bu sebeple öyle sanıyorum ki eğitim, bireyin medeni olma kapasitesi olarak tanımlanabilir. Medeni olmak ise, bireyin farklı insanlarla toplumda uyum içinde yaşayabilmesidir. Bunun için bireyin hakkaniyet ve adalet anlayışının derinleşmiş , gelişmiş olması gerekiyor. Bu yüzden, eğitimli insan, en başta medeni insandır ve birey, tek başına medeni olamaz. Bireyin medeni olması, içinde yaşadığı toplumun veya çevrenin de medeni olmasını gerektirir.

Şimdi kulağa karışık gelen bu söylemlerimi biraz somutlaştıralım. Üniversiteye gidip gelmiş veya şehirlerde doğup büyümüş insanların kırsalda yaşayanlara veya ilk okul mezunlarına görece medeni olma olasılığı daha yüksektir. Bunu çevrenizde kolaylıkla fark edebilirsiniz. Bunun en önemli sebebi, çevrelerinde gördükleri insanlardır. Fazla ve farklı insanlarla yaşamak zorunda olanlar, daha fazla medeni problem yaşarlar ve bu problemler bireyin kendi içinde derinleşmesi, hakkaniyet anlayışının gelişmesi ve dolayısı ile eğitim seviyesinin artması adına bireye geniş fırsatlar sunar. Aynı şekilde şehirde yaşayan veya üniversiteye gitmiş insanların görüp etkilenebileceği entellektüel insan görme olasılığı fazladır. Bu sebeple şehir ve üniversite insanları kendilerini eğitmek adına daha fazla olanağa sahiptir.

Fakat her insanın beceri ve kapasitesi farklıdır. Bu yüzden sadece belli insanlar, entelektüel ve aydın dediğimiz toplumun en yüksek eğitimli insanlarından olabiliyor. Bu insanların aydın olmaları, aslında çok bilmelerinden veya yüksek öğrenimli olmalarından ziyade ruhen-kişilik olarak daha fazla derinleşebilmeleri ve bazı hakikatleri daha iyi kavrayabilmelerinden kaynaklanır. Bu derinleşmenin en büyük kısımını ise adalet ve hakkaniyet anlayışı oluşturur. Aydın insanlar, diğer insanları bu derinlikleri sebebiyle etkilerler ve toplumun eğitiminde dolayısı ile medeniyetin gelişiminde kilit noktası olurlar. Yani, bu insanların fikirlerini belirtebilmeleri ve topluma iletebilmeleri medeniyetin gelişiminde olmazsa olmazlardandır.

Aslında, bana göre; Avrupa medeniyetinin bizim medeniyetimizin önüne geçmesinin en büyük sebebi, Avrupadaki bu aydın insanların fikirlerini belirterek toplumu eğitmiş olmasıdır. Bizim medeniyetimizde çok uzun zamandır, aydın insanların yetişmesine veya yetişenlerin de fikirlerini belirtmelerine izin verilmedi. Bu durum, bir çok siyasi olayın sonucudur. Fakat, Avrupa’yı ne kadar insanlık dışı eylemleriyle suçlarsak suçlayalım onların bizden daha medeni ve eğitimli olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.Aslında Avrupa medeniyeti bu günkü refahını Rönesans ile birlikte gelişen fikir hürriyeti anlayışına borçludur. Özellikle Liberalizm ile birlikte devlet ve siyasi baskının azalması, aydın insanların fikirlerini yayabilmesine olanak sağladı. Burada serbest piyasa ekonomisinin ve siyasi otoritenin tekelinin azalmasının ciddi katkısı vardır. Çünkü, hiç bir siyasi otorite, kendisine aykırı fikirlerin toplumda yayılmasına izin vermez. Fakat serbest piyasa ekonomisi ve Liberal devlet anlayışı ile birlikte toplumdaki aydınlar, devlet tekelinde olmayan matbalar aracılığı ile fikirlerini paylaşarak yayabilme imkanı buldular. Bu da toplumdaki eğitim ve aydınlanma seviyesini arttırdı.

Fakat Osmanlıda 15. yy dan itibaren böyle bir durum söz konusu olmamıştır. Devlet tekeli ve merkezi otorite her zaman baskındır. Bu sebeple aydın insanlar otoriteye muhalif görülüp ya fikirlerinin yayılması engellenmiş ya da taşlanıp toplumdan yalıtılmıştır. Dahası bu insanlar, fikirlerini yaymak için devlet tekelinde olmayan matbaa da bulamamışlardır. Dolayısı ile Osmanlıdaki medeni gelişim, aslında 15. yy da durmuştur. Bu durum aslında halen Türkiye için ne yazik ki çok farklı değil. Fakat öyle ya da böyle felaketler ve musibetler yaşaya yaşaya anlayacağız ve eğitileceğiz. Çünkü en iyi eğitmen, hayatın kendisidir.

Yusuf

Yusuf

Bir Mühendis.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »