Kendine Kadar Mutluluk

Farabi, “Erdemli Şehir” eserinde etkilenmiş olduğu Platon ve Aristoteles gibi mutluluğun tanımını yaparken insanın yaşama amacının ve hatta ulaşılabilecek en iyinin, mutluluk olduğunu söylüyor. Aslında mutluluğu, hazsal doyumdan ziyade insanın kendi varlığının herhangi bir maddeye ihtiyaç duymayacağı bir mükemmellik derecesi olarak görüyor. Genel olarak okuduğum tüm düşünürlerin görüşlerini göz önünde bulundurduğumda, eski düşünürlerin metafizik ile ilişkilendirdiği daha optimist bir görüşe sahip olduğunu söyleyebilirim. Emanuel Kant ile beraber günümüze daha yakın düşünürler, erdemli ve ahlaklı insanların çoğunlukla mutlu olamayacağını düşünüyor. Nietzsche gibi varoluşçu düşünürleri okuduğumuzda ise tamamen pesimist bir tablo görüyoruz.

Sanki, tarihte ilerledikçe düşünürlerin mutsuzlukları artıyor ve beraberinde mutluluğu aramayı veya mutlu olmayı düşünmeyi bırakıyorlar. Aslında eski insanların daha az gelişmiş veya daha cahil olduklarını sanmıyorum. İnsan, her zaman düşüncesel olarak içinde bulunduğu şartlara uyum sağlamıştır. Sanki teknolojinin ilerliyor olması, insanlar üzerinde pozitif bir etkiden daha çok negatif bir etkiye sebep oluyor. Belki de bu yüzden, Farabi haklıdır. Çünkü, teknolojinin gelişimi, insanların maddeye olan bağımlılığını da arttırıyor. Maddesel bağımlılık, insanları daha materyalist ve dolayısıyla daha pragmatist yapıyor.

Sanırım Farabi ve Platon gibi düşünürlerin savunduğu gibi insanların kendi iç derinlikleri yani eğitimleri arttıkça maddesel bağımlılıkları azalıyor. Çünkü, ölümü daha fazla düşünmeye başlıyorlar. Öyle sanıyorum ki, insan, herkesin düşündüğü küçük hesapların dışına çıkarak daha uzun vadeli ve benliğinden bağımsız düşünebildiğinde kendi değersizliğini ve küçüklüğünü rahatlıkla kavrayabilir. Kendi küçüklüğünü kavrayan insan, kendi varlığını daha fazla sorgulayacaktır. Maddesel bir dünyada bunca şeye bağımlı yaşamanın farkındalığı içinde olmak, değersizlik hissiyatını da muhakkak beraberinde getirecektir. Belki de artan ümitsizliğin ve pesimist bakış açısının sebebi bu farkındalıktır.

Diğer taraftan, çoğunluğun daha pragmatist olduğu bir dünya, daha zor ve daha acılı bir dünya olmak zorundadır. Çünkü dünyadaki en büyük kötülüğün kaynağı, insanlar tarafından işletilen kötülüktür. Her kötülük ise rasyonel bir sebebe ve çıkara dayanır. Belki de bu yüzden insan için en iyisi ve mutlusu, dengeli bir rasyonaliteyle ilkel ve olabildiğince maddesel bağımlılıktan uzak yaşamaktı. İlkel yaşarken medeni kalabilmek de mümkündü elbet.

Fakat bir parçası olmak istenmeyen bu dünyanın dışına istenilen kadar çıkabilmek benim için pek mümkün gözükmüyor. Çünkü insan, toplumla birlikte yaşamaya mahkumdur. Toplumla birlikte yaşamak, hayatın bir çok noktasında toplumun yaşamaya alıştığı şekilde yaşamayı gerekli kılıyor. Belki ekstra efor sarf ederek belli şeylerde toplumdan kopmak mümkündür. Fakat bu bile yaşamanın ıstıraplı bir halidir. Çünkü insan, bireysel olabilmenin ötesinde toplumsal bir varlıktır. Kendi düşüncelerinde toplumun değerlerini ve kültürünü taşır.

İnsanın tek başına ve kendi kendine yeterek mutlu olabileceği düşüncesi her halükarda bana mantıklı gelmiyor. Çünkü bana göre, böyle bir şey mümkün olsaydı, medeniyet dediğimiz olgu mümkün olmazdı. Belki bir dağ başında tek başına yaşamak mümkün olabilirdi. Fakat medeniyetten uzak bu yerde, insanın toplumsal düşüncesini ve gönül bağını koparabilmesi, bir başka insana muhtaç olduğunu hissetmeden yaşayabilmesi çok zor geliyor bana. Bunu hissederek yaşarken hedeflenen mutluluğa erişebilmek pek mümkün gözükmüyor. Bu durumda, çıkarların gün be gün ön plana çıktığı, her zaman daha iyisine ve daha güçlüsüne özenildiği ve maddesel bu bağımlılıklarla birlikte insanın değersizleştiği bu dünyada, ıstırap duymaktan daha yüce bir seçenek göremiyorum.

Sanırım, tüm düşünürler kendi şartları göz önünde bulundurulduğunda haklıdır. Günümüze yakın düşünürlerde artan bu mutsuz bakış açısı , daha fazla bilmekten ve daha fazla farkında olmaktan kaynaklanmıyor. Sadece insanın daha değersiz olduğu ve daha maddesel bir dünyada yaşamanın verdiği ıstırabı hissetmelerinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »