“Hiç kuşkunuz olmasın beyler, bu yargının ortaya çıkardıklarının ardında, dolayısıyla da benden söz etmek gerekirse tutuklanmamın ve bugün maruz kaldığım sorgulamanın ardında büyük bir örgüt bulunmakta, yalnızca rüşvetçi gözcüleri, polis şeflerini ve budala sorgu yargıçlarını -ki bunlardan yalnızca alçakgönüllü olmaları beklenebilir- kullanmakla kalmayıp, ayrıca müstahdemleriyle birlikte çok sayıda uşak, yazman, polis ve diğer ilgililerle, hatta söylemekten çekinmiyorum, belki de işkencecileriyle birlikte yüksek yargıçları da içeren bir örgüt. Şimdi beyler, bu büyük örgütün anlamı ne olabilir? Bunun anlamı, suçsuzları tutuklayıp haklarında durup dururken ve benim durumumda olduğu gibi, çoğunlukla sonuçsuz kalan davalar açmak. Bu sistemin saçma sapanlığı karşısında, memurların yolsuzluk yapması nasıl engellenir? Engellenemez, beyler! En büyük yargıç bile bundan kaçamaz. Gözcülerin sanığın sırtından giysilerini çalmaya kalkışmasının, polis şeflerinin insanların evlerine dalmasının, suçsuz insanların doğru dürüst sorgulanmak yerine kalabalık toplulukların önünde rezil edilmesinin nedeni budur işte!”
Franz Kafka, “Dava” isimli bu kitabında bu örgüt tanımlaması ile aslında yozlaşmış bir devletin tanımını yapıyor. Yozlaşmış bir devlette görev yapan memurların temiz kalamayacağını ve bir şekilde yolsuzluk veya usulsüzlüğe bulaşacağını söylüyor. Devlet’in en temel görevi, insan hak ve özgürlüklerini müdafaa etmektir. Böyle bir misyonu olmayan devletin, güçlü ve meşrulaşmış bir örgüt ya da mafyadan pek bir farkının olmayacağını anlatıyor.
Sanırım bu kitap en çok beni etkiledi. Çünkü kitabın senaryosuna benzer bir olay yaşadım. Bir sabah telefonum çaldı ve ifade vermek için emniyetten çağrıldım. İnsan o an hiç bir suçunun olmadığını bilmesine karşın öyle derin bir suçluluk psikolojisi içerisine giriyor ki, tüm bu yaşadıklarının saçmalığını sorgulamak yerine içinde bulunduğu derin çaresizlikten kaynaklanan can havliyle kendini hiç işlemediği veya hiç belli olmayan bir suça karşı savunmanın yollarını düşünüyor. Hani bazen her şey o kadar saçmadır ki rüyada olup olmadığınızı sorgulamaya başlarsınız ama hissettiğiniz o çaresizlik ve kendinizi savunma iç güdünüz bir o kadar da gerçektir ya, işte bu psikolojiyi yazarın kitapta çok güzel yansıttığını düşünüyorum.
Hiç işlenmemiş ve ne olduğunu kimsenin bilmediği bir suçla yargılanmak size de saçma geliyor değil mi? Eğer Türkiye’de yaşıyorsanız, o kadar da saçma değil. Her yurttaşın her an benzer bir durumla karşılaşma ihtimali var. Kitapta böyle saçmalıkların olduğu bir sistemin nasıl bir sistem olduğu, güzel bir şekilde resmedilmiş. Böyle bir sistemde genellikle mahkeme salonlarını dolduran hakimlerin, savcıların ve avukatların ne için çalıştığı ve gerçekten orada olma amaçlarına hizmet edip etmediği tartışılıyor.
Devletin yargı makamlarında bulunan insanların pragmatist düşünceden sıyrılarak bozulan düzenin hukuk yoluyla tesis edilmesi, hakkaniyet gözeterek vicdani olarak adaletin sağlanması gibi temel misyon ve vizyonlarının olması gerekir. Eğer bu makamlardaki insanlar, sadece maddi çıkarlarını, görevlerinin salt mantıksal kısmını ve hakkaniyetten uzak da olsa sadece yargı sürecinin hasbelkader ilerlemesini gözetirlerse; o zaman yargı mekanizması, kitapta anlatılan ve Türkiye’de olan bu bozuk ve işlevini yerine getiremeyen bir mekanizmaya dönüşüyor. Böyle bir düzen, adaleti sağlamak şöyle dursun , sadece çalışıyor denilsin diye suçsuz insanları yargılayıp, haklarında durup dururken çoğunlukla sonuçsuz kalan davalar açmaktan başka bir işe yaramıyor. Yargının düzgün işlememesi, bütün devlet kurumlarında çürüme ve kokuşmayı, önü alınamayan yolsuzlukları da beraberinde getiriyor.
Daha kötüsü, insanlar işlemedikleri bir suça karşı kendilerini savunmaya çalışırken, onların seslerini duyabilecek ve onları anlayabilecek kimseyi bulamıyorlar. Çünkü, yargı makamları adaleti değil, kendi çıkarlarını ve görevlerinin sadece kağıt üzerindeki bir kaç cümleyle anlatılabilen tanımlamasını gözetiyor. Bu insanlar ise önlerine dağ gibi yığılmış prosedürleri yalnız başına aşmaya çalışırken belki ömürlerini harcıyor, çevrelerince suçlu olarak yaftalanıyor, belki bir çok şekilde toplumdan dışlanmaya, psikolojik lince maruz kalıyorlar.
Yani aslında hukuk sisteminin ve devletin yetkili yargı mercilerinin olması, tüm bunların kılıfına bir şekilde uydurularak kağıt üzerinde prosedürüne uygun işlemesi, adaletin sağlandığı anlamına gelmiyor. Kitap, adaletin sağlanamadığı veya olmadığı bir yerde her insanın başına böyle saçmalıkların gelebileceğini, devletteki bu yozlaşmanın iğrençliğini ve tüm bunlara karşı yalnız başına savaşmak zorunda kalan ama en sonunda bu savaşı kaybeden bir modern zaman karakterinin trajik öyküsünü konu alıyor. Benim gerçekten beğendiğim bu kitabı umarım siz de beğenirsiniz.