Hiçlikte Var Olmak

Çok ötelerden beridir mutluluğun sadece anlam bulabildiğim bir hayat için mümkün olabileceğini düşünüyordum. Sanırım, bu yüzden faydasız bir insan oldum. Çünkü benim için anlamlı olan şeyler, genellikle gerçek dünya için yararsızdı. Belki de şu ana kadar kimse için bir kötülük düşünmemiş ve kimseye bir kötülük etmemiş olmam, sadece bu dünya için çok yararsız ve tembel biri olmamdan kaynaklanıyordur. Farkında olsun veya olmasın, tüm insanların mutlu olmak adına kendileri için anlamlı olan şeylerin peşinden koştuğunu düşünüyorum. Fakat, doğal olarak herkesin yaşamdan anladığı şeyler, kendi doğalarına göre farklıdır. Kendi doğamızın zihnimizde şekillenmesi, çok büyük bir oranda toplumsal etkilere ve bir çok rasyonel sebebe bağlı olsa da halen içimizde bir yerlerde anlamamızı sağlayan ve her birimizi eşsiz yapan bir şeylerin olduğunu düşünüyorum. Kimisi tüm bu rasyonaliteye sadece bağlı kalarak anlam aramayı bıraktığını söylese de bana göre, bu düşünce bile anlam olmadığını anlamaktan ileri gelir ve aslında kendisi için bir başka anlam bulmuşluktur. Bu açıdan bakınca, benim anlamlı bulduğum şeyleri anlamsız ve boş bulanların olması gayet doğal geliyor. Ve aynı şekilde, benim de çoğunun peşinden koştuğu şeyleri anlamsız ve boş bulduğum olmuştur. Bunda bir teselli aradığım yok elbette. Fakat, kim, bu kadar göreceliğin olduğu bir hayatı yaşarken yanılmaktan ve boş yere eziyet çekmiş olmaktan korkmaz ki?

Aslında burada önemli olan, bu anlamın ne olduğu değil, kişinin ona ne kadar sıkı tutunduğudur. Çünkü eğer nihai amaç, mutlu olmaksa; bunun için sadece o anlama sarılıp koşmak ve yaşamaya devam etmek yeterlidir. İnsan, ancak bu şekilde amaç edinebilir. Ve o amacın peşinde koşarken mutluluk ve mutsuzluk sadece bir döngüden ibarettir. İnsan bu döngüde muhakkak mutlu da olacaktır, mutsuz da. Hayatın kendisi, değişimden ibarettir. Bu değişim, zihnimizde anlam bulduğunda sebep ve sonuçların burgacında savrulan bize kimi zaman bir yön vererek bizi oradan çekip çıkarır. Kimi zaman ise, bizi oraya tekrar fırlatır. Peki mutluluğu ve mutsuzluğu oluşturan şey, yaşamdan anladığımız bu şeylerse, anladığımız şeyleri zihnimizde değiştirerek mutluluğu sürekli kılabilir miyiz? Daha doğrusu her şeyin anlamını zihnimizde istediğimiz gibi değiştirebilmek mümkün mü? Belki acının anlamını bile değiştirebiliriz. Peki ya insan, yok sayılmasının, gururunun çiğnenmesinin veya sevgisinin hiç edilmesinin anlamını da değiştirebilir mi? Sanırım bazı şeylerin anlamı, değiştirmeyi ne kadar denersek deneyelim değiştirilemezler ve herkes için aynıdır.

Bu hayattaki başarısızlıklarımız, kayıplarımız, erişemediğimiz arzularımız ve engellerimiz bizim için bir ıstırap kaynağı olabilirler. Belki bu ıstıraplar, düşünce gücüyle hayatımızın ileriki evrelerinde bizim için öğretici veya anlamlı küçük mutluluklar da olabilirler. Ya da belki, hissettiğimiz aşırı negatif duygularımız, bizi bir amaca yönelik tetikleyip bizim sadece o uğurda yaşamamıza vesile olan, hayatımızın tılsımlı anlamları olabilir. Bu yönleriyle ıstıraplarımız bile zihnimizde bir çok farklı güzel anlama evrilebilir. Fakat, bir benliğin yok sayılması, aşağılık duygular altında sürekli çiğnenmesi ve rezil edilerek küçültülmesi karşısında anlaşılan şey, herkes için aynıdır ve kimse o anlamı değiştiremez. Bu anlam, bir ıstırap kaynağı olmaktan ziyade insanın duygu ve düşüncelerini camdan bir şato gibi kırıp parçalar ki, bu parçalar onun tüm dünyasına saçılan, nereye adımını atsa benliğini yaralayıp kanatan cam kırıkları olur.

İnsanın değiştiremediği ama benliğini durmadan yaralayan bu anlam karşısında tek isteyeceği şey, yok olmaktır. Eğer yok olamıyorsa, ya var olduğunu ispatlamalıdır, ya da hiç olmalıdır. Hiçlik, insan benliğini anlamsızlığa terk etmektir. Günlük hayattaki acı veren o şiddetli gürültüden duyuların sağır olup artık bir değişimin hissedilmediği bir boşlukta yapayalnız kalmaktır. Hislerin tanımlı olmadığı bir düzlemde yaşam eğrisinin üzerinde öylece beklemektir. Hiçliğin insanın benliğine atfedilmesi veya benliğinin bir hiçliğin ortasına fırlatılması kadar ona ağır gelen başka bir şey bilmiyorum. Çünkü, insanın hissettiği ıstıraba bile bir anlam veremeyeceği bir durumdur bu. İnsanı, kendi içinde bir varoluş çatışmasına sürükleyip tüm arzularını ve duygularını derinlerden sarsarak sonunda hiçbiri kalmayıncaya dek yavaş yavaş yok eder.

Benlik ki bize tüm anlamları ve bu anlamlardaki duyguları bulduran yegane pusuladır. Onun yokluğunda insan ne mutlu olabilir ne de mutsuz. Artık mutlu olmanın ve bir anlam aramanın önemi kalmadığında, bu dünyada yaşamaya değecek bir amaç da yoktur. Peki, böyle bir durumda insan nasıl yaşayabilir? Eylemlerinde ve hazlarında hiç bir anlam bulunmayan, küçültülmüş ve aşağılanmış bomboş bir hayatı kim yaşamak ister? Bu hiçlikte var olunabilir mi?

Sanırım bir yolu var. Bu yoldan nasıl gidileceğini bilmiyorum. Lakin, okuduğum kitaplardan ve gördüğüm yaşamlardan böyle bir yolun olduğu gerçeğini çıkarıyorum. Varlığın içindeki bir hiç olmanın tek yolu, ancak kendini bütünde görmektir. Belki de insan, hiç olduğunda gerçekten var olur, ne belli? Çünkü insan, bir şekilde benliğini bütüne atfettiğinde artık o, bütünü hisseder ve onu yaşar. Bu sayede kainatın dört bir tarafına saçılmış zerreler kadar çoktur. Dünyalar kadar büyüktür, atomlar kadar da küçüktür. Fakat, büyüklüğünün de küçüklüğünün de çokluğunun da hiç bir önemi yoktur. Çünkü o artık, zifiri karanlığın içinde bir ışık bulmuş, anlamsızlıkların içinden bir anlam bulmuştur. Ve bu anlam, daha önce anladığı şeyler gibi de değildir. Artık sebep ve sonuçlar, onun için ardında pek anlam aramadığı sıradan süreçlerdir. Çünkü, sebep ve sonuçları değil, ardındaki bütünü görür. Gözünü her şeye yumar, gönlünü ise tüm gerçeğe açar. Ne sebebi değiştirmeye çalışır, ne de sonucu. Artık ona sadece, kabul etmek, her şeyi olduğu gibi görmek düşmüştür. Benliğini, bütünde bulmuştur. Bütünde ise; iyi, kötü, güzel, çirkin, yararlı, zararlı, az, çok, zor, kolay yoktur. Her şey sadece vardır.

Yusuf

Yusuf

Bir Mühendis.

Önerilen makaleler

6 Yorum

  1. Avatar

    Merhaba Yusuf bey kardeşim. Risalei Nur eserlerini duymuş olduğunuzu zannediyorum. Bu ve bunun gibi meseleler bu eserlerde mantık çerçevesinde ayet ve hadislerin tefsirlerinden çıkarılarak kanaatimce doyurucu bilgi ile cevaplandırılıyor. Eğer daha evvel okumadı iseniz okuyan birilerine ulaşıp ” Bu yoldan nasıl gidileceğini bilmiyorum” cümlesine kadar olan kısmı sorabilirsiniz.

    1. Yusuf

      Merhaba, yorum için teşekkürler. Evet, söylediğiniz kitapları okumuşluğum vardır. Lakin, kanaatimce, bir şeyi bilmek veya okumak ile onun farkında olmak farklı şeylerdir.

      1. Avatar

        Sorgulama kelimesini tespit ile diğiştirin.Daha tenkit edemediğimiz düşünceyle beraber soru bile sormazken cevaplar kaynağı bulunamaz. İnsana tüm bunlara anlama kabiliyeti bağışlanmış mı hiç soran yok. Sizin yanıtladığınız alana takabul edebiliyor mu? İnsan anlasa ve idrak etse dahi, bunu bunu anlayabilecek zihninde,anlatacak dilinde olmadığı söylendiği halde, yanıtlar burda diyebilisiniz tabii.

        1. Yusuf

          Yazdıklarınız pek anlaşılmaz olduğundan ve içinde bir miktar öfke barındırdığından onları kendi anladığım kadarıyla ve anlaşılabilecek şekilde düzenledim. Kusura bakmayın. Öncelikle neden bu kadar öfkeli olduğunuzu tüm samimiyetimle öğrenmek isterdim. Daha sonra da söylediklerinize karşı şunları söylemek isterim. “Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez.” sözü bana ait bir söz değil. Sokrates’in Savunmasında okuduğum ve hoşuma giden bir sözdür. Tenkit etmenin amacı söylediğiniz gibi cevap bulmaktır. Fakat cevap, hiç bir zaman tek değildir. Bu yüzden herkesin cevabının farklı olmasını anlayışla karşılıyorum. Yazdıklarım, kendim için olan kendi cevaplarımdır. Bu cevapların yanlış veya eksik olduğu kanaatine varmak, sadece cehaletten ileri gelir. İnsanın anlama kabiliyeti olmasaydı, sanat ve felsefe yapamazdı diye düşünüyorum. Eğer bu kabiliyetimiz varsa, bunu kullanmalı ve anlamaya çalışmalıyız. Çünkü insan, anlamadığı ve bilmediği her şeye düşmandır. Anlamakta gelebileceğimiz son nokta ise nedir? Aslında sadece bu sorunun üzerine düşünüp yazdığım bir yazıydı.

  2. Avatar

    Merhabalar. Neden bu yazıyı yazma ve görselliğinizi de içeren bir web ortamında sunma gerekliliği duydunuz?

    1. Yusuf

      Merhaba, sorunuz için teşekkür ederim. Yazdiklarım, kendimi anlamama ve kafamdaki konular hakkında düşünmeme vesile oluyor. Bunları, web sayfamda daha sonraları okumak adına hem kayıtlı ve derli toplu dursunlar diye, hem de belki bunları başka birileri okuyarak kendi düşüncelerini belirtirler diye paylaşıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »