Deliliğe Övgü

“Aldanmış olmak büyük bir derttir” diyeceksiniz; tersine, “Aldanmamış olmak daha büyük bir derttir.” İnsanların mutluluğunu nesnelerin kendinden ibaret sanmak, çılgınlığı aşırıya vardırmaktır. Bizi yalnız kanaatler mutlu eder.”

Öncelerden beridir, yaşamanın pekte rasyonel ve mantıklı olmadığını düşünüyordum. Delilere Övgü, bu anlamda düşüncelerimi destekleyen bir kitap oldu. Aslında kitabın kendi tabiriyle betimlediği üzere, ortalama bir insan gibi yaşamak, bir deliliktir. Çünkü insan yaşarken pek çok şeyde pek mantık aramaz. Bizi bu dünyada yaşatan en önemli unsurlar , duygularımız, arzu ve tutkularımızdır. Bu sebeple çoğu zaman mantığı takip etmek yerine bizi biz yapan duygularımızı takip ederiz. Bu aslında kimi zaman iyi, kimi zaman kötüdür. Bu hayatta ne tamamen mantıklı ve rasyonel yaşamak, ne de tamamen duygusal ve arzuyla yaşamak mümkündür. Fakat, bir gerçek vardır ki, yaşamı boyunca arzularına kapılmamış ve kitabın tabiriyle deli olmamış tek bir insan göremezsiniz bu hayatta. Bu yüzden aslında hepimiz bir miktar deliyiz. Ve bu delilik her zaman kötü değildir. Çünkü, “Asıl bilge, deli olacağı zamanı bilendir.”

Fakat insanların çoğu deliliğe kendini o kadar kaptırmıştır ki, gerçeği söyleyen asıl bilgelere deli gözüyle bakarlar. Aslında burada bir paradoks vardır. Bilgelik mi asıl deliliktir, yoksa asıl deliler kendini normal gören veya bilge sanan insanlar mıdır? Kitap, bu konuya şöyle bakıyor;

“Platon’un bir mağarada nesnenin ancak gölgelerinin ve görüşlerinin bilgisine sahip olarak tasarladığı deliler, talihlerinden memnunsalar ve bu memnunluklarını haykırırlarsa bu mağaradan çıkıp nesneyi olduğu gibi gören bilgeden daha mutlu değil midirler? Hayal görenin hayal görmesine hep izin verilmiş olsaydı, başka gerçeklik aramasına gerek kalır mıydı? Demek ki bilgelerle deliler arasında hiçbir fark yoktur, eğer bir fark varsa bu tamamen delilerin lehinedir; çünkü, ilk önce, salt kanaatten ibaret olan mutlulukları kendilerine çok daha aza mal olur. Sonra, bu mutluluk onlarla çok daha fazla kimse arasında paylaşılır. Zira yalnız olarak tadılan haz, gerçek bir haz değildir.”

Aslında bu açıdan bakılınca gercek bilgelik, can sıkıcı ve insanlar arasında pek sevilmeyen bir şeydir. Bu yüzden gerçek bilgeler toplumdan her zaman dışlanır ve yalnız kalırlar. Toplum için de hiç bir işe yaramazlar. Bu durum kitapta su şekilde anlatılıyor;

“İlkin, şurası bir gerçek ki, insan yaşamıyla ilgili her şeyin madalyon gibi iki yüzü vardır ve ikisi de birbirinden tamamen farklıdır. Öyle ki, ilk yüzdeki ölüm dediğimiz şey, içine iyice baktığımızda, yaşamın kendisidir; madalyonu tersine çevirirsek, yaşam dediğimiz şey de ölümdür. Bu durum her konuda hemen hemen böyledir.”

“Sahnede rolünü oynayan bir oyuncunun maskesini çıkarmaya kalkarsanız ve seyircilere onun gerçek yüzünü gösterirseniz, bütün masalı alt üst etmiş olmaz mısınız, bu yüzden de deli muamelesi görüp seyircilerin attığı taşlarla sahneden kovulmayı hak etmiş olmaz mısınız? Öte yandan sahnedeki görüntünün de aniden değişmesine neden olursunuz, çünkü demin kadın olan birdenbire erkek olmuştur, az önce genç olan da yaşlı; az önce Kral olan, birdenbire dama olmuştur, az önce Tanrı olan da birdenbire bir insancık. O hayali görüntüyü bozmak, bütün masalı yıkmaktır. Çünkü o kurgu, o sahteliktir seyircilerin gözünü boyayan. O halde ölümlülerin bütün yaşamı bir çeşit masaldan başka nedir, birilerinin başka birilerinin maskelerini takarak sahneye çıktığı, yönetmenin sahneyi terk etmelerini emrettiği ana kadar herkesin kendine düşen rolü oynadığı bir çeşit masaldan?”

“Önce şunu kabul etmek gerekir: Her tür heyecan delilikle bağlantılıdır. katıksız bir Stoacı olan Seneca, vargücüyle kendinden bütün heyecanları söker atar. Gerçi bunu yaparken ortada insan namına bir şey bırakmaz.  Evet, açıkça ifade etmem gerekirse, mermerden bir insan heykeli dikmiş olur, ahmaklık ve bütün insani duygulara yabancı.  Bu tür bir adamdan, yani bütün doğal dürtülere sağırlaşmış, ne sevgiyle, ne merhametle ya da benzeri bir duyguyla yerinden oynatılamayan, bir çakmaktaşı kadar sert ya da Marpessus kayalığı kadar sağlam, hiçbir şeyi kaçırmayan, hiç aldatılmayan, Lynceus gibi her şeyi anında gören, her şeyi tastamam ölçüp biçen, hiçbir şeyi affetmeyen, kendi kendine yeten, biricik zengin, biricik sağlıklı, biricik Kral, biricik özgür, kısacası sırf kendi düşüncesine göre her şeyde biricik olan, hiç dosta ihtiyaç duymayan, hiç kimseye dost olmayan, hiç tereddütsüz Tanrıya bile kendisini asmasını emreden, yaşamın akışındaki her şeyi deli saçması görüp reddeden ve bunlara gülüp geçen bir adamdan hilkat garibesi ya da hayalet görmüş gibi korkup kaçmayacak biri olabilir mi? Bu adam başlı başına bilge kesilmiş bir hayvandır. Şimdi soruyorum, bir oylama yapılsa, hangi ülke bu adamı kendine yönetici seçmek ister ya da hangi ordu bunun gibi birini komutan yapmak ister? “

Aslında bu yaptığım alıntılar, sanırım kitabın çoğunu özetliyor. Bu kitap bundan sonra beğendiğim kitaplar arasında olacak.

Yusuf

Yusuf

Bir Mühendis.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »