İnsan Olmanın Öyküsü

Daha önce hiç aldığınız her nefes ziyanmış gibi hissettiniz mi? Ben hissettim. Yine böyle hissettiğim bir günde aklıma Asr suresi geldi. “İnsan, ziyandadır , hakka inanıp sabrı tavsiye edenler müstesna.” O vakit anladım ki hislerim beni yanıltmıyor. Aldığımız her nefes , ziyan. Bu hayat, çoğunlukla katlanılan ve sabredilen bir şey. Fakat her ne oluyorsa çabucak unutuyoruz gerçekleri. Bir arkadaşım, hayatından memnun değil misin diye sormuştu. Bu soruyu epey bir zaman düşündüm. Doğru cevabı bulduğumu sanıyorum. Bu hayattan sadece razı olabilirim. Zira, insan memnun değilken de razı olabilir. Çünkü olgunlaştıkça yaşadıklarının kendisine layık olduğunu anlayabilir.

Sezen Aksu, şarksında “Hem anlıyorum, hem de çok acı.” diyor ya. Hayat, tam olarak böyle bir şey işte. Yaşadıklarını zamanla anlıyorsun. Yavaş yavaş aklına yatıyor insan olmanın hikayesi. Sonra her olup bitene hak veriyorsun. Üzülsen de hak veriyorsun. Razı olmaktan olumsuz bir mana anlaşılmasın. Bilakis, kendi hayatından razı olmak sadece anlayabilen ve inanabilen insanlara mahsus bir eylemdir. Memnun olmaktan daha derindir, daha anlamlıdır. Fakat ben galiba, fazla anladım bir şeyleri. Her şeyin fazlası zarar , derdi annem. Fazla ve zamansız anlamak da zarardır belki.

Artık gelecek hakkında düşünmeyi ve kaygılanmayı bıraktım. Sadece hüzün var içimde, gözlerimde ise yorgun aksamların mum ışıkları. Eskiden insanları ikiye ayırırdım; iyiler ve kötüler diye. İyilere acırdım, kötülere ise kızardım. Fakat artık hepsine acıyorum. Kimseye kızamıyorum. Bir kitapta okumuştum. İnsan, birisine acırken aslında kendine acırmış. Kendini, acıdığı insanın yerine koyarmış. İnsanlara acıyorum, çünkü galiba en çok kendime acıyorum.

Kendi hayatına razı olan birisin kendisine acıması da birbiriyle çelişen iki ayrı cümle gibi. Fakat aslında çelişmiyor. Bu dünyaya gelmek acınmak için yeterli bir sebep. Fakat eğer sana sonsuz kudret sahibi bir zat acıyorsa daha ne isteyebilirsin ki? Bahsettiğim şey, Allah’in rahmeti. Onu, kim inkar edebilir ki? Bu dünyadaki herkes, inanmayanlar bile, rahmetli ve şefkatli bir elin bir an için hayatına dokunduğunu hissettiği bir zaman aralığı yaşamıştır. Allah’ın rahmeti nedir bilir misin? Aslında Allah’ın acımasıdır bu zavallı bize. İnsan bazen o kadar zavallılaşır ki kendi zavallılığını bile göremez. Ama ben görüyorum. Sanırım, bu yüzden razıyım hayatımdan.

Fazla anlamanın en kötü tarafı, tembelliktir. O kadar tembelim ki bir bilseniz… Hayat gözümün önünde kayıp gidiyor ama kılımı bile kıpırdatmıyorum. Bir taraftan da düşünmekten başka yapacağım hiç birşey kalmamış gibi. Çünkü beni düşlerimden vurdular. Engelli kaldım galiba. Artık heyecanlanamıyorum. Hayal kuramıyorum. Düşlerde kaybolamıyorum eskisi gibi. Varsa yoksa hüzün. Varsa yoksa kara düşünceler… Neden böyle, anlatayım. Son hatırladığım kadarıyla , bu dünyada bir şeyi çok sevmiştim. Bir şeyi çok sevmenin bedeli, sevgisiz kalmakmış. Bunu çok iyi anladım. Oysa severken insanın aklına hiç bir şey gelmiyor. Bir bedeli olduğunu bilmeden, nasıl bir yol olduğunu görmeden seviyor. Sonunda sevgisiz kalıyorsun. Çünkü kalbinde sevgi adına taçlandırılmış tüm güzel dilek ve arzuları bir hayal kırıklığı uğruna harcadın. İçinde uçuşup duran o kelebekler, o sevgi pıtırcıkları, hayal kırıklığı ile beraber yeri doldurulmaz boşluklara dönüştü. Öyle ki sevdiğim yüzü artık hatırlamıyorum bile. Fakat o yüzün açtığı boşluğu da bir türlü dolduramıyorum. Böyle olunca da buna geriye kalan, kara düşünceler oluyor. Bana, artık düşünme, bu kadar anlama diyorlar. Oysa elimde değil. Bu, sanki benim için levhi mahvuzda biçilmiş ve üzerime giydirilmiş bir kaftan gibi. O kaftanı giydiren giydirmiş. Bana sadece razı olmak düşer.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »