Geçen gün trafikte öndekiyle çok mesafe bırakıyorum diye birisi bilerek arabamın arkasına hafif vurdu. Dörtlüleri yakıp indim. O da indi. Önce arabaya baktım, sonra adama. Gözlerimizde aynı gerilim, belki de aynı yorgunluk. Bir an öyle durduk, nefes alıp verişlerimiz senkrondu… Kavga edebilirdik, belki de etmeliydik. Çünkü bazen insan dışına vurmalı içindekileri, anlatmalı yumrukların kanayan bir dilde konuştuğu o ilkel şiiri… Ama o an, bilmiyorum nasıl, içimdeki fırtına diniverdi. Galiba sükûnet bulaşıcı. Ben sakinleşince, o da gevşedi. Birbirimize baktık, “Tamam” dedik, “bir şey yok.” Ve yolumuza devam ettik. İki yabancı, trafikte kaybolup gittik.
Aklıma küçükken ettiğim kavgalar geliverdi. O zamanlar yumruklarımız küçüktü, dünyayı kavrayamayacak kadar. Ama kavgalarımız güdüktü, uyduruk bir iddia için ya da sadece bakıştığımız için. Dayak yerdik bazen, yüzümüz kızarırdı. Bazen de döverdik, morluklar geçer, gururumuz kalırdı. Acıtmazdı yumruklarımız. Çünkü, bakışlarımız sertleşse de nefretimiz yumuşaktı. Çünkü, öfke oyundu bizim için, sonu barışla biten bir tiyatroydu. Tokalaşır, sır verir, ertesi gün yine aynı kumda oynardık. Nedense bir anlamı vardı kavgaların. Şimdi daha medeniyiz belki, ama yüreklerimiz katılaştı. Kavga etmiyoruz artık, anlamsızlaştı. Sadece bakmıyoruz birbirimize. Ve bir daha konuşmuyoruz, bir daha da gülmüyoruz yüzümüze.
Nereden geldi bilmiyorum ama o öfkenin ortasında böyle bir his geldi işte. Belki hepimiz aynı ıstırapların çocuklarıyız, lakin birbirimizin yüreğine eğilip bir bakmaya değer bulmuyoruz. Böylelikle , yalnızca kendimizin bu dertlerle kıvrandığını sanıyoruz. Belki böyle böyle, daha da yalnızlaşıyoruz. Daha da öfkeleniyoruz. Sokaklar kalabalık, ama görünürde kimsecikler yok. Belki böyle böyle, daha da narsistleşiyoruz, daha da büyütüyoruz aynalardan ibaret sanal şatolarımızı. Belki gerçeğin yerine, kendi yansımamızı koyduk. Ve şimdi, en çok da kendimizden korkuyoruz. İnsan olmak, bu çağda öylesine naçiz bir hâl aldı ki, bu hiçlik hissi ruhumuzu kemirip tüketiyor. Fakat onun bile farkına varamıyoruz.
Böyle bir hiçlikte, kavga etmenin bile hiç bir lüzumu yok. En iyiyi kapmanın, en güzele sahip olmanın, sonsuz bir boşlukta birbirimizi hırpalamanın.. Öfkemiz bir kum tanesi, nefretimiz bir serap. Ne kadar uzanırsak uzanalım, avuçlarımız hep boş kalacak.