İnsanın duygular hissetmesi ne garip. Bazen hissettiğim duyguların neye benzediğini tarif etmeye çalışırım kendime. Örneğin, keder duygusunu mavi siyah çiçekleri olan dikenli bir bitkiye benzetirim. Çünkü keder, acıtıp kanatır insanı. Daha yeni bir fidanken çiçekleri de yoktur. İnsan, göz yaşlarıyla büyütür o dikenli çiçeği. Ve geride kalır keder; hayatın bu hoyrat koşuşturmacasında. Bir zamanlar göz yaşlarıyla büyüttüğü ve zaman penceresinin önüne bıraktığı kederlerine bakar gelecekten insan. Onun mavi siyah çiçeklerinin açmış olduğunu görür. Ve açtığını gördüğü bu mavi, siyah çiçekler; tarifi mümkün olmayan bir haz bırakır insanın hayatında. Sevdiği birisine veya çocuklarına armağan eder bu çiçekleri; onlara geride kalan bu kederlerini anlatarak ve göstererek.
Mesela Hüznü, kanadı yaralanmış bir kuşa benzetirim. Çünkü hüzünlü bir insan, tek başına uçup gitmek ister uzaklara. Fakat pek uzaklaşamaz. Tutsak hisseder kendisini. Çünkü kanatları yaralıdır yüreciğinin. Baharın koynuna atılmak isterken, soğukta ve ayazda kalmıştır. Bir yaralı kanadına bakar, bir de cıvıl cıvıl ötüşüp duran, kendi hayatlarının peşinde başka bir bahara uçan kırlangıçlara. Geçmişini ve hayatını düşünür. Aklına, cik cik öttüğü şen günleri gelir. Kendisine acır sonra. Pek de konuşmak ve ötmek istemez artık. Ve zaman geçer, yeni bir bahara uyanır doğa. Yaralar kabuk bağlamış kabukları soyulmuştur. İyileşmiştir insan iyileşmesine de nerede bir yardıma muhtaç görse yüreğinin en derinine gömdüğü o kanadı yaralı kuşu hatırlar. Bir mahzunluk alır onu her seferinde.
Sevgiyi ise bir aynaya benzetirim. Çünkü sevgi, insanın kişiliğini yansıtır. Bir insanın hakkında bir sonuç çıkarmak için etrafındakileri nasıl sevdiğine bakmak gerekir. Ve insan, ancak o aynaya bakarak tanıyabilir kendisini. Bu şekilde öğrenir insan olmayı. Ve bazen, aynadan gördüğü şeyin adeta büyüsüne kapılıp birisini öyle sever ki insan; Onun bir yansıma olduğunu unutur. Artık kime bakarsa baksın, kimi görürse görsün; sevdiğini görür aynada. Gözünü kırpmadan ona bakar, sabah akşam. Tüm dünyası, sevdiği olur. Çabalaması da onun için, yakarışları da onun için, hayalleri de onun içindir. Sonra dokunmak ister ona. Fakat, sevgisine dokunamaz. Çünkü o sadece bir yansımadır. Bırakıp gitmiştir sevdiği insanı. Gerçeği fark ettiğinde dünyası yıkılır insanın. Arzusundan param parça olur o ayna. Her bir parçada hapsolur hatıralar. Ve o her bir parça, yüreğine saplanır adeta. Artık bir daha sevebilir mi bilemez insan; param parça olan aynanın ardından bakakalır. Fakat insan, zamanın ne kadar durmasını da istese hayat devam etmektedir. Zaman akar, mevsim değişir. Cam kırıklarını yavaş yavaş toplamaya başlar insan ve onları birleştire birleştire yeniden yapar aynasını. Ve artık, aynaya ne zaman baksa, çatlakları görür, yüreği acır. Daha başka ve daha yüce sever bundan sonra.
Ve Merhamet. Merhameti, yağmura benzetirim. Çünkü, merhamet zorla olmaz. İnsanın merhametli olabilmesi için gönül pınarlarının yağmurlarla beslenmiş olması gerekir. Eğer insanın gönlü, kupkuru arazilere, harabelere ve çer çöpe döndüyse yağmursuzlaktan; O insan ayırt edemez iyiliği ve kötülüğü, merhamet de beklenemez ondan. Bazı insanlar da vardır ki, gürül gürül yağmurlar iner gönüllerine. Ve oradan da gözlerine. O yağmurlarda ıslanmak ve yıkanmak istersin. Bağrından bahar fışkırır o insanların. Dudaklarından tane tane dökülürken sözcükler, onlarla içini ısıtırsın. Gönüllerinde taşıdıkları pınarlar, çorak gönülleri bile yeşertmeye yeter. Allah bize böyle insanlardan olabilmeyi ve merhametine nail olabilmeyi nasip etsin. (Amin)
Amin amin inşaAllah yüreği de ruhu da güzel insan, kıymetli dostum.
Olabilecek en manidar sözlerle ifade edilmiş bir hususun hassasiyeti.
Rabb’im bizi merhametli, şefkâtli, sevgili, intizamlı, mutlu, mesut, bahtiyar ve huzurlu eylesin inşaAllah
İnşallah değerli dostum. 🙂